Amin Maalouf, imgelem alanını geçmişten bugünlere kadar taşırken, her çağ açılış ve kapanışında, tarih zincirini kırmadan, hayatla edebiyat arasında bir çizgide yürümüş, duyguları ve edebi kurguları dışında politik düşüncelerini de paylaşmaya çalışmış başarılı bir aydın. Onun “Doğunun Limanları” adlı romanını okurken, yaşamım boyunca okuduğum binlerce kitap içinden ayrılıp başköşelere gelen bir başyapıtla sarsılmıştı ruhum… Maalouf, baştan sona okunmayı hak eden bir yazardı… Onun bir bütünmüş gibi duran, geçmişi bugünlere taşıyan yazın dünyasına yakından ve eleştirel bir gözle baktığımda ise, o bütünlük içinde kimi sarsıntıların ortaya çıktığını gördüm sanki. Dünü anlatırken tutunur göründüğü hak yemezlik, bugünlere gelindiğinde yerinden epeyce sapmış gibi görünmekteydi. Bu sapmayı görünür kılmak için, onun gibi Yakınasya kökenli (kendi tanımıdır) bir Hıristiyan, bir levanten çocuğu olan, onun gibi Mısır’da eğitim görmüş, sonradan geçtiği Batı dünyasında da bileğinin hakkıyla bir yazar ve bilim insanı olma hakkı edinmiş, ünlü “Şarkiyatçılık”ın yazarı Edward Said ile karşılaştırmayı denedim ve Maalouf’un yapıtlarına yakından bir çözümleme yapmaya çalıştım. Edebiyatı yaşamdan ayırmayanlar ve dünyanın yarınına ilişkin kimi kaygıları olanlar için önemli noktalara parmak bastığımı, yazın dünyasından yaşama doğru yeni ufuklar açabilmiş olduğumu sanıyorum.
Tanıtım Metni