Mekke Müşriklerinin evlerine ateş düşmüştü ama Ebu Süfyan b. Harb’in evine düşen çok daha büyük, çok daha harlıydı. Ebu Süfyan’ın hanımı Hind Bint-i Utbe’nin Bedir’de babası, amcası, kardeşi ve oğlu öldürülmüştü ama o ağlamıyor, ağıt yakmıyor, yaka bağır açmıyor, üst baş yırtmıyor, gözlerinde bir kılıç pırıltısı olduğu halde öylece duruyordu. Neden böyle yaptığını soranlara: -Sizin evlerinize bir ateş düştü ise benim evime dört ateş birden düştü. Siz bir kere yanrken ben dört kere yanıyorum. Ağlayarak hüznümün kalbimden gideceğini bilsem ağlardım. Fakat o hüznü hiç bir ağlayış, ağıt yakış, üst baş yırtış gideremez. Yangınımı gizli tutuyorum ki söndürülüp giderilemeyen hüznü kinimi besleyip büyütsün, intikam atını kırbaçlasın. Vallahi ağlarsak ağlayışlarımıza sevinenlerden intikam alıncaya kadar… Vallahi Muhammed ve ashabı ile çarpışarak; en sevdiklerimizin başlarının düşürüldüğü gibi başlarını düşürülüp öcümüzü alıncaya kadar koku sürünmek bana haramdır. Hüznüm benimkiler gibi onların en sevgililerinin öldürüldüğünü, öcümüzün alındığını gözlerimle görmedikçe bitmez dedi. Hid Bint-i Utbe dediğini yaptı. Uhud harbine kadar koku sürünmediği gibi kocasının yanına yaklaşmadı. Müşrikler mücahitlerin elinde bulunan esirleri kurtarmak için acele etmediler, değersizlermiş gibi göstermeye çalıştılar. Bu ara intikam almak için gizli gizli hazırlıklar da yapıyorlardı. Uzun denebilecek bir süre sonunda bir heyet gönderip efendimizle kurtulmalık akçelerini konuştular. Esirlerin maddi durumlarına göre bin dirhemle dört bin dirhem arasında kurtulmalık akçesi vermeleri, veremeyenlerden okuma yazma bilenlerinin ensar çocuklarından onuna okuma yazma öğretmeleri karşlılığı serbest bırakılmalarını öngören bir anlaşma yapıldı. Bu çocukkların içinde Zeydb. Sabit de vardı.
Tanıtım Metni