Başlangıçlara dönmek, bir durumun ya da olayın cereyan ettiği ilk anı hatırlamak her zaman zordur. Detaylar birden siliniverir aklımızdan. “Öyle miydi? yoksa “Böyle miydi?” derken bambaşka ayrıntılarda boğulurken buluruz kendimizi çoğu zaman. Bu her zaman önem teşkil etmez, nasıl hatırladığımız bazen olayın kendisini solda sıfır bırakır, anlatmanın lezzetine varırız. Ama bu kez öyle olmayacak. Şimdi sözü Maral’a veriyoruz. O sabah neler oldu? Anlat Maral, sendeyiz! “O sabah, altı aydır işsiz gezen birine göre iyi uyanmıştım aslında... Epey umutlu olduğum bir iş görüşmesine gidecektim. Kenardaki paramın suyunu çektiğini, kiramı iki aydır babamın yatırdığını, her açıdan rezil durumda olduğumu unutmuş gibiydim. Hazırlanırken zaman zaman ıslık bile çaldım. Trafiği hesap ederek evden çıkmam gereken saati belirledim. Son anda kaçan çorabım yüzünden üzerimi değiştirmek zorunda kalmasaydım zamanında çıkacaktım da... Neticede on dakikalık bir gecikme yaşandı. Farkı kapamak için merdivenlerden koşa koşa indim. Topuklu ayakkabılarım, sabah sessizliğinde apartmanı inletti. Yine de hız kesmedim. Bu tarz ayakkabılara alışık olmadığım için birkaç kez düşme tehlikesi geçirdim. Neyse ki kafamı gözümü kırmadan ulaştım menzile. Sokak kapısını açmak üzereyken Herkül’ü gördüm. Sepetinin yanında, yerde yatıyordu. Gözleri buz tutmuş gibi donuktu. Ağzından, beyaz mı sarı mı olduğunu tam kestiremediğim garip bir sıvı sızıyordu. Öldüğünü hemen anladım.” Bildiğiniz tüm cinayet romanlarını unutun! Her bir detay tek tek irdelenecek, mantar pano üzerinde minicik bir boşluk kalmamacasına doldurulacak, Herkül’ün artık hayatta olmayışına kim sebep olduysa bulunacak! Hürer Ebeoğlu’nun absürt mizahın renkleriyle bezeli kaleminden Bir Cinayetin Kakofonisi: Hakikatin peşinde eğlenceli bir apartman komedisi!
Tanıtım Metni