2011 yılında Suriye’de başlayan savaşın ardından yaşanan göç, Türkiye’deki şehirlerin demografik, ekonomik ve kültürel yapısında önemli değişikliklere yol açtı. Özellikle Suriye sınırına yakın şehirler kapasitelerinin üzerinde sığınmacı nüfusuyla karşı karşıya kaldı. Böylesi büyük göçler, insanlık tarihinde sıkça karşılaşılan türden olaylar değildir. Yüzyılda bir rastlanacak böylesi bir toplumsal olayın sebep olduğu sonuçları ve ilişki ağlarını ele almak entelektüel bir sorumluluktur aynı zamanda. 115 görüşmeci ile yüz yüze derinlemesine yapılan mülakatlar, katılımlı gözlemler ve doküman incelemeleriyle elde edilen verilere dayanan bir buçuk yıllık bu çalışmada, kentlerde yaşayan Suriyelilerin yerel halkla kurdukları ilişkiyi anlamaya çalışan A. Çağlar Deniz, Yusuf Ekinci ve A. Banu Hülür bu çalışmada birtakım sorulara da cevap aramaktadır: Yerleşik bir kültürün var olduğu bir topluma kısa sürede şehir kültürünü etkileyecek kalabalıkta bir göçmen kitlesinin gelmesi, gündelik hayatı nasıl etkilemektedir? Sığınmacılar yabancısı oldukları şehirde yaşama tutunmak için neler yapmaktadırlar, yaşama tutunurken hangi taktikleri geliştirmektedirler? Gaziantep ve Kilis özelinde Suriyeli sığınmacıların karşılaştıkları uyum sorununun sebepleri nelerdir? Bu iki şehrin ahalisinde Suriyeli sığınmacılarla ilgili oluşmuş olumlu-olumsuz kanaatler nelerdir? Bu kanaatler “strateji” ile hangi alanlarda temas ediyor? Bu kanaatler bir çatışmayı mı besliyor yoksa bir uyumu mu? İdari yapının sığınmacılara bakışı bir “istisna” haline tekabül ediyor mu? Sığınmacılar etrafında oluşturulan “simülasyon”, son kertede gerçeği üretmeye devam edebiliyor mu, yoksa gerçeğin kendisini alt ettiği bir uygulama haline mi dönüşmüş durumda? Sığınmacıların gündelik yaşamı, hayata nasıl tutundukları, geliştirdikleri yaşama tutunma taktikleri, geçim yolları, hem birbirleriyle hem de Türkiye vatandaşlarıyla ilişkileri, Türkçeyi öğrenme düzeyleri, eğitim meselesini nasıl hallettikleri, karşılaştıkları yasal mevzuatlarla nasıl başa çıktıkları, Suriye’de yaşamaya devam eden akraba ve tanıdıklarıyla bağlarına dair çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışma, literatürde böyle bir boşluğu doldurmak amacıyla, Suriyeli sığınmacıların gündelik hayat deneyimlerine ve gündelik yaşama tutunma pratiklerine odaklanmayı amaçlamaktadır. Kitabın adına da konu olan Halepli Emced’in şu sözlerine kulak vermek gerekir: “Suriye’de fitne oldu, savaş çıktı. Gençliğimin çalındığını düşünüyorum, bizim müstakbel hep harap oldu, gitti.”
Tanıtım Metni