İçinde yaşadığımız evren, kendi düzeninde varlığını sürdürürken bu evrenin küçücük bir gezegeni olan Dünya'da insan, varoluşundan bu yana çeşitli kodlama sistemleri (sözlü veya yazılı dil, beden dili; grafik simge, resim, çizge gibi görseller vb.) vasıtasıyla yakın ve uzak çevresini anlamlandırma çabası içinde yaşamaktadır. Her biçimiyle duyu organlarına hitap eden ve kültürel farklılıklar neticesinde topluluklar arasında farklılık arz eden bu sistemlerin temelinde bireyin “düzen” arayışı yatmaktadır. Diğer canlı türlerine kıyasla daha gelişmiş bir beyin ve ona dayalı akıl yürütme yeteneğiyle dünyaya gelen insan, içine doğduğu ve duyu organlarını uyaran göstergeler yığını arasında çevresini anlamlandırmaya, kendi yerini belirlemeye çalışır. Anne, baba, dede, nine, el, ayak, ev, bahçe, ağaç, kuş; yemek, uyumak, üşümek, konuşmak, özlemek vb. derken etrafındaki her şeyin bir adının olduğunu; bu sayede bilişsel bir düzeni oturttuğunu; anlamlandırdığını ve anlaşabildiğini; diğer kodlama sistemlerinden daha sık bir şekilde dilin kullanıldığını kavramaya başlar. Örgün eğitim hayatıyla beraber başta ana dili eğitimi dersi olmak üzere diğer dersler yoluyla dildeki mevcut kavrayışı artar, (varsa) hatalar düzeltilir, sözcük ve onun temsil ettiği anlam dünyasındaki gelişiminin kendi gelişimi demek olduğunu fark etmesi sağlanır. Birey, ömrünün sonuna kadar bu gelişimini bütün alanlarda (akademik, mesleki, özel) sürdürür. Diğer bir ifadeyle “kavram öğrenimi” olarak da adlandırılabilecek bu süreç, bireye doğumundan ölümüne kadar eşlik eder. Bu eser, bireyin okul öncesi dönemden itibaren ortaokuldan mezun olana kadar kavram öğrenme serüveninde nelere dikkat edilmesi gerektiğini, ona nasıl etkili bir rehber olunabileceğini farklı disiplinler açısından ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Eserin; öğretmen adayları, öğretmenler, öğretim programı hazırlayıcıları, ders kitabı yazarları ve ilgili alan uzmanlarına katkı sağlaması dileğiyle…