İnsan aklı herhangi bir varlığı tanımak ve tanımlamak için onun öz varlığı (zât) ile nitelikleri arasında bir ayrım yapar. Daha doğrusu, insan bir şeyi ancak nitelikleri ile birlikte tanıyıp anlayabilir; sıfatsız, niteliksiz bir varlık onun zihninde hiçbir iz bırakmaz ve herhangi bir çağrışım yapmaz. Eğer söz konusu varlık manevî ve aşkın bir varlıksa, hiç şüphesiz durum daha da karmaşık bir hal alır. Kadîm zamandan beri felsefe ve teolojide Tanrı kavramı ve O’nun var olanlarla ilişkisi bağlamında farklı tartışmalara konu olan bu sorun, İslâm kelâmında da Allah’ın zâtı ve sıfatları çerçevesinde ele alınıp tartışılmıştır. Allah’ı yaratılmışlara ait her türlü nitelikten arındırmak anlamındaki tenzîh ile O’na yaratılmışlarda da bulunan birtakım nitelikler atfetme manasındaki teşbîh arasında kelâm ekolleri Allah’ın zâtı ve sıfatları arasındaki ilişkiyi ve sıfatların mahiyetini farklı yönlerden incelemişlerdir. Bu noktada kelâm ekollerinin üzerinde durduğu en önemli meselelerden biri de naslarda Allah’a nispet edilen ve haberî sıfatlar olarak nitelenen insanbiçimci sıfatların nasıl yorumlanacağıdır. Kelâm ve Halk, İslâm düşünce tarihinin en dikkat çekici isimlerinden Gazzâlî’nin, vefatından hemen önce kaleme aldığı ve haberî sıfatların yorumlanması merkezinde kelâm ilminin işlevini incelediği İlcâmu’l-avâm an ilmi’l-kelâm adlı eseri ile inziva sonrası Bağdat’a döndüğünde Endülüslü talebesi Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin haberî sıfatların nasıl anlaşılması gerektiğine dair sorularına verdiği cevapları içeren el-Kânûnu’l-küllî fi’t-te’vîl’in tenkitli neşrini ve tercümesini içermektedir.
Tanıtım Metni