İslam dendiğinde bu sözcüğün çağrıştırdıklarının ve bu sözcükten üretilebilecek içeriğin sınırı yok gibidir. İslam dendiğinde akla gelenlerden (ideoloji-Müslüman kimliği-din vb.) dar bir tanım yapmak da kesinlikle zordur. Ilımlı İslam, siyasal İslam, İslamcılık gibi kavramlar işimizi bu noktada kolaylaştırmaktadır. Her ne kadar dosya konumuz İslamcılık olsa da, makalelerimizde doğal olarak ideolojiye değinildiği kadar “din olan İslam’a” ve “kimlik olan İslam’a” da değinilmektedir. Zaten bir noktada bu kavramlar ayrı olsa da, birlikte incelenmedikleri ve düşünülmedikleri takdirde okuyucuya eksiklik hissettireceklerdir.Doğan Gürpınar, Türkiye’de İslamcılığın değiştirdiği şekilden bahsettiği yazısında, İslamcılığın önceki formlarından bağımsız şekilde var olmaya neden ve nasıl devam ettiğini açıklıyor. Burak Bilgehan Özpek, Kemalizm’in ve laikliğin bugün Türkiye’de AKP karşıtı muhalefete nasıl meşru bir alan açtığına dair tespitlerini kaleme alıyor. Feyyaz Yıldırım, İslamcılığın kendi içinde bile bir birliktelik sağlayamadığını açıkladığı yazısında İslam içi fikir farklılıklarını ele alıyor. Ömer Faruk Şen ve Yunus Furkan Arıcan, siyasal İslam’ın üç aktörü olarak kabul ettikleri AKP, MÜSİAD ve HAK-İŞ arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. İlkan Dalkuç, referandum öncesi süreçte AKP’deki ideolojisizliğin, tek adamın doğası gereği pragmatikleşmesiyle bağlantısını irdeliyor.Shadi Hamid, İslam’ın farklı bir din olduğunu, Hristiyanlık ile aynı yolu izleyerek bir Aydınlanma dönemi ile bireysel alana inemeyeceğini açıklıyor. Daniel Pipes, İslam ve İslamcılık yazısında bir ideoloji ve din olarak İslam’ı ele alıyor. Özellikle henüz 11 Eylül saldırısının dahi olmadığı 2000 yılında bu yazıyı kaleme almış olması, yazıyı daha da ilginç kılıyor. Alexander Adams, İslamcılık ve kimlik siyasetine ifade özgürlüğü açısından baktığı yazısında, Batı’da mesele İslam olduğunda otosansürün nasıl devreye girdiğini ve İslamcıların Batı’daki kimlik siyasetini nasıl istismar ettiğini açıklıyor. Muhammed Ayoob ise “İslam Devleti” oksimoronunu ve IŞİD ile görünürlüğü ve kullanımı artan bu kavramı inceliyor.Umur Akansel, Donald Trump’ın Amerikan halkı ile kurduğu iletişimi irdeleyerek, alternatif gerçekliğin kullanımına dikkat çekiyor. Liberal Batı siyasetinin, artık kırılmış politik doğruculuk çemberinin dışına çıkarak Trumpvari popülizm ile başa çıkması gerektiğini açıklıyor. Enes Özkan, Türkiye özelinde devletin olağanüstü durumları gerekçe göstererek topladığı vergilerin ve yarattığı fonların nasıl kalıcı hale geldiğini anlatıyor.Her sayıda olduğu gibi bu sayıda da, okuyucularımızı bizlere gerek yazıları, gerek eleştirileriyle katkı vermeye çağırıyoruz.
Tanıtım Metni