Wittgenstein’ın Renkler Üzerine Düşünceler adlı eseri, bir anlamda Goethe’nin Renkler Kuramı eseriyle yüzleşmektedir. Goethe, kitabını yazarken Newton’ın optik öğretisinden etkilenmiştir. Wittgenstein ise Goethe’nin eserinden etkilenmekle birlikte, daha farklı bir bakış açısı sunmaya çalışmaktadır. Çünkü ona göre Goethe çok iyi bir renk kuramı ortaya koymuş değildir, mevcut kuramlar içerisinde en doğru kuramı oluşturmaya çalışmıştır. Wittgenstein’a göre Goethe’nin öğretisi tatmin edici bir öğreti olamamıştır, hatta o bir öğreti de değildir. Çünkü onun ortaya koyduğu çıkarımlar ne kuramsal ne de deneyimseldi, aksine Goethe daha çok psikolojik bir söylemle renk öğretisini oluşturmaya çalışıyordu. Wittgenstein, renkle ilgili düşüncelerini dil oyunları bağlamında dile getirmiş, renk bağıntılarını yine dilin kavramları içinde çözüme kavuşturabileceğine inanmıştır. Wittgenstein’ın temel tezi, renklerin açıklık ve koyuluk yönünden ele alınması gerektiği üzerine kuruludur. Eserin açılış önermesi de zaten dil oyunudur ve bu da renklerin açık ya da koyu olup olmadıklarını bildirmek demektir. Dolayısıyla açıklık ve koyuluk, yeri geldiğinde beyazlık ve siyahlıkla eşdeğer kabul edilir. Ancak Wittgenstein yer yer bu kavramsal yapının dışına çıkarak mantıksal sorgulamalar yoluyla renklerin imkânı hakkında farklı çıkarımlarda bulunmaya çalışmaktadır. Sözgelimi görmeyen insanların ya da renk körü insanların zihnindeki kavramsal durumun normal saydığımız insanların zihinsel durumundan farklı olabileceğini vurgulayarak, bizim beyaz dediğimiz bir şeye onların başka bir ad verebileceklerini, hatta aynı rengi farklı durumlarda farklı görebileceklerini söylemektedir. Bunun sonucunda, dil oyununun renkleri belirlemede etkin olduğunu söylemeyi bize dikte ettiğini görmemiz gerekir.
Tanıtım Metni