- Ruhsal Açıdan sağlıklı bir insan sağlıklı aile ortamında yetişebilir.
- Sağlıklı bir evlilik, sağlıklı bir aile demektir.
Sağlıklı aile ise sağlıklı bireyler demektir.
- Çocuğunuzun istediğiniz gibi sağlıklı bir birey olması için bilmeniz gerekenleri bu kitapta bulacaksınız.
- Çocuğunuzu en iyi şekilde yetiştirip kendisini geliştirmesini sağlamak istiyorsanız önce sizin kendinizi geliştirmeniz gerekir.
- İçindekiler kısmında da göreceğiniz üzere bu kitap cevap bekleyen soru ve sorunlarınız için başucu kitabıdır.
Bağlandı Yollarım Kaldı Çaresiz…
7’den değilse de 17’den 77’ye her yaşa hitap etmeye karar vermiş bir kalem ustası… Akademik yazıların, bilimsel terminolojiye boğulmadan da okura ulaşabileceğinin kanıtı… Ruhsal açıdan daha mutlu bir toplum inşa etmenin mümkün olacağına kendini inandırmış bir rehberlik ve psikolojik danışmanlık eğitimcisi… Bünyamin çetinkaya.
Hastane köşelerinde, doğacak ikiz bebeklerinizin heyecan ve telaşını yaşarken, bitirdiği kitap taslağını incelemeniz için elinize tutuşturup kaçan bir arkadaşınız olsa ve 1,5 – 2 saatte bir sizi arayıp, çalışmalarınızla ilgili haber sorsa ne yaparsınız? Cevabınızı duydum ama sizin kadar şiddet yanlısı değilim. Eğer, yazarın daha önce kaleme aldığı “Ruhsal Açıdan Sağlıklı Aile Sağlıklı çocuk” adlı eserinde konu mankeni olmuşsanız eminim farklı düşünürdünüz. Aslında bu eser, üzerine çok fazla söz söylendiğini düşündüğünüz bir sahanın yeni sözlere ne denli aç olduğunun göstergesi gibidir. Yazar, bu kitabında daha mutlu, daha ferah ve aydınlık bir geleceğe kucak açmış bireylerin yetiştirilmesi noktasında, anne babaların ve öğretmenlerin anlayış birliğine varmalarını sağlamayı amaçlamış ve zamanla şekillenecek olan akademik konuları sıkmadan geniş kitlelere okutabilme çabasının ilk adımlarını atmıştır.
Yazar, hastane koridorlarında her satırını pür dikkat -beş dakika uyuyup elli beş dakika ağlayan iki yeni doğan bebeğe sevinsem mi üzülsem mi kararsızlığı (!), evdeki afacana bu durumu nasıl izah edeceğiz telaşı içinde ne kadar mümkün olacaksa- okumuş olduğum “Kendini Açma” adlı eserinde atalarımızın “Her doğru her yerde her zaman söylenmez.” atasözünü rehber edinmiş, günümüz insanının kendini ifade et/me/mede yaşadıklarına farklı bir pencereden bakmıştır.
Yazarın “Gubidik” ve “Abidik” adlı eserleri de birer “kendini açma” örneğidir aslında. Herkesin malumu olan mutsuz palyaço hikayesini hatırlatır size. Ardından hüzünle tebessümün iç içe yer aldığı aforizmaları düşünür durursunuz.
Bünyamin çetinkaya, -şimdilik- son eseri olan “Sevdiğinize Bağlı mısınız, Bağımlı mısınız?” adlı kitabını; “Bu kitap özellikle anne babaların; benlik algısı yüksek, kendine ve başkalarına güvenen çocuklar yetiştirmekte ne kadar önemli rolleri olduğunu anlatmaktadır.” şeklinde tanıtmakta, güvenli bağlanma stillerine sahip olan bireylerin, benlik saygılarının olumlu ve başkalarını da değerli gören kimseler olduğunu belirtmektedir.
Bünyamin çetinkaya’nın eseriyle birlikte Nuri Pakdil’in, “Fethi Gemuhluoğlu’nun büyük anısına bitimsiz saygıyla” ithafıyla sunduğu “Bağlanma” adlı eserini de okuma fırsatı buldum. Pakdil, “Bağlanma”da 1959’dan 1977’ye kadar Fethi Gemuhluoğlu’nu tanıma, anlama, bağlanma sürecini paylaşır bizlerle. Her iki eserin ithaf kısmı da eseri okuma isteği uyandıran birer unsur olarak beliriyor. Nuri Pakdil’in, Fethi Gemuhluoğlu’na duyduğu hayranlık, dönem insanın çileleriyle sunulurken çetinkaya ise -eşine az rastlanır bir ithafla- aile büyükleriyle birlikte “ebediyete gözlerini açmış tüm akrabalarıma rahmetle…” ifadeleriyle tamamlar ithafını. Bu göndermeden, bağlılık-bağımlılık sarmalında aile bağlarının önemi üzerine düşünür, sıla-i rahmin ehemmiyetine gündelik yaşamın yoğunluğunu gerekçe göstererek duyarsız kalışınıza eseflenirsiniz.
Eserde edebi türlerin birçoğunu bir arada harmanlayan çetinkaya, “vefa”nın sonucu teşekkürünün ardından, ön sözünü söyler ve “kendini açma” örneği sergileyerek günlüğünü paylaşır bizimle. O andan itibaren, yazarla beraber kendinizden izler etrafında sorularla okumaya devam edersiniz. Sorular… Sorular…
Bünyamin çetinkaya, kendinden, Can Yücel’den, özdemir Asaf’tan, Attila İlhan’dan, Sezai Karakoç’tan, Abdurrahim Karakoç’tan şiirlerle iner ruhların derinliğine. Tutunan ve tutunamayan insan, bağlanan, bağlanamayan, bağlanmaktan kaçan, kaçamayan insanlara dair şiirler…
Yedi bölümde bağlanmayı irdeleyen çetinkaya, ilk bölümde bağlanmanın ne olduğu üzerinde durur. Yalın bir dille konuyu ele alırken, okuru da işin içine katmayı ihmal etmez. Kimi zaman düşündürmeyi amaçlayan ara sorularla kimi zaman fıkralarla silkinip kendine gelen bir okur inşa etmenin peşindedir. Bununla da yetinmeyerek, eserin içinde okuyucunun kendini açacağı sayfalar da vardır bağlanmaya dair. Eserin ikinci bölümü “yaşamın ilk yıllarında bağlanma” adını taşımaktadır. Her ne kadar yaşamın ilk anları olarak düşünülse de bebeklikten evliliğe uzanan bir süreç ele alınmıştır. üçüncü bölümde bağımlılığa dair söyleyecekleri vardır yazarın. Bağımlılığın “hayır” diyememeyle yakınlığını keşfettirir okura. “Bizim Pencere” başlıklı dördüncü bölüm, hesaplaşma üzerine kuruludur aslında. Bağlanma stilleri, birey – toplum çatışması içinde sorgulatılarak sunulur okura. Yazar, bağlanma ile bağımlılık arasındaki yol ayrımını beşinci bölümde dile getirir. Bir sonraki bölüm ise bağlanmaya etki eden faktörler üzerinedir. Bölüm sonunda atasözlerimizde bağlanma yer almaktadır. Eserin son bölümü ise bağlanma ve bağımlılık üzerine “kendini açma” örneklerinden oluşmaktadır.
“Büyük bir yalnızlık içindedir çağdaş insan = (çünkü unuttuk sevgiyi = uygulayımbilimin yoğun ağırlığı altında büküldü belimiz + ruhumuzun gereksinimlerini konuşmanın ayıp olduğu bir çağda insanlık idam edildi = yana kaymış gözlerimizle, birbirimizin asılı bedenlerini seyrediyoruz ipte)” der ve ekler sonraya doğru: “İnsanlar tümcelerle yaklaşırlar birbirlerine : sonra uzatırlar ellerini : tutunmak için. (çok güçtür insanın tutunabilmesi insana!)” Bünyamin çetinkaya da birbirimize elimizi nasıl uzatacağımıza dair önermelerle çıkıyor karşınıza. Gerisi tamamen size kalmış…